Soğuğu Eh Binaları Peh olan Şehir : Brüksel
Brüksel gezilecek yerler yazımın kaynağı olan Pegasus kampanyalarını tekrar tekrar anmak isterim. Üniversite hayatımı birlikte geçirdiğim, Erasmus’la Polonya’yı oradan da neredeyse tüm Avrupayı birlikte gezdiğim çok yakın arkadaşım Kübra ile iş güç derken uzak kaldık diye düşünürken Pegasus kampanyası çıktı karşımıza. Arkadaşlık da olsa uzak ilişki emek ister, arada böyle kaçamaklar ilişkimize iyi gelir diye düşündük ve tabiki birer bilet patlattık. Gidiş-dönüş bir kişi 167 liraya gelen bu yolculukta, her ne kadar iyimser kalmaya çalışsam da yalnızca iki güzel şey vardı : Biri bilet fiyatı ikincisi de Kübra ile vakit geçirmek. Objektif yaklaşmaya çalışarak Brüksel’i ve haftasonunda gittiğimiz Brüj’ü tanıtmaya çalışacağım (ne kadar objektif olabilirsem artık).
Brüksel’e Gidiş
Pegasus’un Brüksel diye sattığı biletin aslında Brüksel’le tek alakası isminde Brüksel geçmesi olan “Brüksel Güney Charleroi Havaalanı” olduğunu havalaanından şehir merkezine ulaşımı araştırırken gördük. İstanbul’un Sabiha Gökçen’i diyebiliriz bu havaalanı için. “Havataş” benzeri shuttle otobüslerle şehir merkezine ulaşabiliyorsunuz. Biletleri isterseniz internetten, isterseniz otobüse bindiğiniz yerden alabilirsiniz. İnternetten alırsanız (sitesi için tık) gidiş-dönüş 28 euro, havaalanından alırsanız 31 euro ya denk geliyor (internetten aldığınızda çıktı almayı unutmayın). Euro’nun bu kadar yüksek olduğu dönemde yaptığım ikinci tatilde de ülkeye girer girmez verdiğim bu para bir rahatlatıyor içimi, biniyorum otobüse ve yolculuk başlıyor.
Unutmadan, otel olarak Meininger Otel‘de kaldık. Odası bu kadar büyük bir otel/hostel daha önce görmemiştim. Kendi mutfağı var kullanabiliyorsunuz, odaları resimlerdeki gibi geniş ve çok rahat. Yalnız merkeze varmak için geçtiğiniz yerler mutlu etmeyebilir. Rahatlık yeter yürünür dert değil diyorsanız düşünebilirsiniz, diğer türlü şehir içinde bir yer tercih etmeniz (tercihen şehrin alt taraflarına doğru) daha uygun olabilir.
İyimsergezgin havalarımı görmek için Londra yazımı okuyabilirsiniz ama bu yazının devamında durum şu olacak : Bam Bam Bam.
“Göster amcalara pipini” cümlesinin çıktığı şehir : Brüksel
Avrupa’yı seven sayan, “ille de vatanım” diyen insanları anlamayan, her yurtdışına çıktığımda asimile oldum olacağım diye düşünen ben, Brüksel gezilecek yerler yazıma başladığınızı bilsem de, Brüksel’e adım atar atmaz şehrin, en sevmediğim / sevemeyeceğim şehir olacağını anlamıştım. İçinde bulunan bataklığın kurutulması ile bir yerleşim yeri haline gelen Brüksel, mimari olarak pek birşey vaad etmiyor. Şehir meydanındaki görkemli yapılarının dışına biraz çıktığınızda (Old town’dan çıkın demiyorum bakın, meydanın dışına çıkmanız da yeter) “Beni seven böyle de sever” diyip salan bir şehir görüyorsunuz. Nerede güzelim sokaklı Avrupa yapıları nerede bu müteahhit tipli yapılar. Bunların yanında en çok evsizi de gördüğüm şehirdir Brüksel. Ülke hasreti çektirmedi sağolsun.
Grand Place meydanı
Grand Place meydanı, şehrin merkezindeki güzelim binaların bulunduğu, Brüksel’in en görkemli ve gerçekten görülmeye değer meydanı. Nereye giderseniz gidin bir şekilde bu meydana çıkmanız mümkün. Meydanın gündüzü ayrı gecesi ışıklandırmalarıyla ayrı güzel. Hakkı yenmeyecek birçok konuda hakkını vereceğime emin olabilirsiniz <3
Manneken Pis
Brüksel gezilecek yerler yazımda başlığa adını veren “pipi” hikayesine şehrin tamamında maruz kalıyorsunuz. Grand Place’in görkeminden kopup Manneken Pis adlı heykeli arayalım dediğinizde bir köşede toplanan kalabalığı görüyorsunuz, işte heykel orada! İşeyerek bombayı söndürdüğü ve bu sayede kahraman olduğu hikayesine inanmayı tercih edeceğim yoksa bu kadar ünlü olmasının bir anlamı yok bu Manneken Pis adındaki küçücük heykelin. Heykelini geçtim, şehrin her yanında işeyen çocuk olarak çikolata mı isterseniz, oyuncak mı istersiniz yoksa çikolata işeyen çocuk mu istersiniz aklınıza ne gelirse bu figürle onu yapmışlar. Pazarlıyorlar mı pazarlıyorlar, ona lafım yok ama Brüksel için bile olmamış.
Brüksel’de görülebilecek bir diğer heybetli yapı da Saint Michael and Gudula Katedrali. Brüksel’den Brüj’e gitmek üzere tren beklediğimiz sırada uğradığımız, dışı da içi de güzel olan ve gezilmeye değer bir katedral kendileri. Girişinde ücret ödemiyorsunuz fakat kendi içinde belli alanlara girmek için ücret ödemek zorundasınız. Onun dışında Gotik mimarinin etkileyici bir örneği olarak gezip görmek keyfinizi yerine getirecektir.
Brüksel Gezilecek Yerler: Waffle kokan caddeleriyle gönül almalar
Brüksel (ve Brüj) diğer Avrupa şehirlerinden iyi anlamda şu iki özelliğiyle ayrılıyor: Waffle ve bira cenneti olması. Şehir merkezi mis gibi çikolata ve waffle kokuları ile dolu. İnsanlar waffle’ı Ortaköy’de alıştığımız gibi yemiyorlar, bildiğin şekerli ekmeğini kemire kemire dolaşıyorlar, vallahi pes! Biz tabiki usülüne uygun olarak üstüne nutellamızı, onun üstüne de muzumuzu koydurduk ve ilk günü birer diğer günler yarım yarım olmak üzere “her güne bir waffle” felsefesiyle geçirdik günlerimizi. Waffle fiyatları, üstüne koyduracağınız malzemeye göre değişiyor, genel olarak 3-4 euro’ya iki malzemeli bir waffle tüketebilirsiniz.
Gezmelere doyulamayan şehirlerde bugün :Brüj
Brüksel’de yaşadığım hayal kırıklığını, Brüj‘ün tamir edebileceğine güvenim tamdı. Brüksel’den Brüj’e gitmek için haftasonu gidiş-dönüş 15 euro’ya bilet almanız mümkün. Bu “weekend ticket” ı internet üzerinden şuradan alabiliyorsunuz (Biletlerin çıktısını unutmayın, trendeyken kontrol ediliyor). Ayrıca internetten de tren zamanlarını kontrol edebilirsiniz. Saatine bakmadan geldiğinizde istasyonda aşağıda gördüğünüz gibi çizelgelere bakıp treni bulmaya çalışıyorsunuz. Son durak genelde Brüj değil, ona göre trenin gittiği duraklara şöyle bir göz gezdirmeniz gerekiyor. Yaklaşık 1 buçuk saat tren yolculuğu ile Brüj’e varmak mümkün.
Brüj, geldiğiniz gibi havanızı değiştiren tatlı bir huzura sahip. İsterseniz aşk deyin, isterseniz huzur ama şehre girer girmez mutlu olmanız an meselesi. “Lake of Love” denilen bir gölü barındıran, yemyeşil parkında yürüyüş yapabileceğiniz, etkileyici binalarıyla, yeşilliğiyle, çikolatasıyla ilaç gibi geldi. Sokaklarını gezdik, çikolatalarını tattık, huzur bulduk. Brüj için günübirlik bir tur yeterli, biz bir gece de kalalım dedik ama şehirde ışıklandırma o kadar yetersiz ve şehir o kadar sessiz ki kalmasaydık da olurmuş dedik. Brüksel’e geldiyseniz gitsek mi diye düşünüp zaman kaybetmeyin ve gidin.
Brüksel’de Ne Yenir Ne İçilir
Waffle için ayrıca bir alan ayırdım daha önce ama Brüksel gezilecek yerler yazısı böyle bitemez, genel olarak Brüksel’e geldik ne yedik ne içtik onu da söyleyeyim, yazıyı bitireyim. Şehre iner inmez çok aç iseniz aramaya vakit yok diyip meydandaki Mc Donald’s da 8.45 Euro’ya medium-royal fish menu yemeniz mümkün, ben yedim ordan biliyorum (gülücük). Sonrasında keşfettiğimiz ve daha önceden araştırıp bulduğumuz, önünden geçerken beğendiğimiz yerler şu şekilde;
Kafe olarak Peck 47: Çayınızı yayılarak içebileceğiniz, meydana çok yakın küçücük sevimli bir kafe. Gördüğümüz kadarıyla böyle kafeler şehirde pek yok, soluklanmak istediğiniz durumda bu kafeyi kullanabilirsiniz (Çay 3 euro civarı).
Sabah kahvaltısı;
Burada yine üstte bahsettiğim kafeyi önerebilirim fakat kahvaltı olarak biz, birçok yerde bulabileceğiniz Carrefour’dan aldığımız sandviç ekmeği & peynir & zeytin & domates ile kendimize sandviç yapıp onu tükettik ve hem ucuza geldi hem de lezzetli oldu (9 Euro’luk bir alışveriş ile bu dediklerimizin hepsini aldık, 3 gün 2’şer sandviç tükettik).
Öğlen-akşam yemeği;
Tercihimiz Manhattn’s Burger & Fritland & Bia Mara: Belçika da Hollanda’da olduğu gibi patates kızartmasını bol bol bulabileceğiniz bir yer. Fritland hem ucuz hem de ayaküstü birşeyler atıştırabileceğiniz, meydana çok yakın olmasıyla yol üstü olan bir mekan, tercih edilebilir. Manhattn’s Burger menü alabileceğiniz ve lezzetli hamburgerler hazırlayan, Fritland‘in hemen yanında yer alan bir mekan. Bizim aldığımız tavuk burger menü 14 Euro civarıydı. Ayrıca bir gün de, öğlen akşam fark etmez, fish and chips yemenizi tavsiye ederim ve mekan olarak da Bia Mara‘yı gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Kola istediğimde öğrendiğim “Fair Trade” kavramıyla da gönlümü kazandı, hatta tavsiye falan demeyeyim mutlaka gidin!
Sözün özü, daha da gitmem dediğim bir yer Brüksel. Belki haksızlık etmişimdir bilmiyorum ama Pazar günü gerçek anlamda her yerin kapalı olması, yollarda kazıların / inşaatların olması, evsiz insanların çokluğu, müze konusundaki kıtlığı ile benim için zaman ve para bol ise gidilebilecek bir şehir. “Biz bileti aldık bile” diyorsanız meydanını gezdikten sonra Brüksel’in meydanından uzaklara, aşağı taraftaki sokaklarını görmeye gidin, benim gibi güzel binaları görmeye bayılıyorsanız, huzur bulabileceğiniz Karaköy misali sokaklara ve mekanlara sahip yerleri keşfedebilirsiniz. Gördüğünüz güzel yerleri var ise bu yazıyı okuyup vazgeçme ihtimali olan insanlar için yorumlarınızı bırakmayı unutmayın 🙂 Brüksel gezilecek yerler yazım tatmin etmemiş olabilir ama diğer yazılarımda görüşmek üzere diyorum ey okur!
6 thoughts on “Soğuğu Eh Binaları Peh olan Şehir : Brüksel”
Merhaba.Faydali bir yazi olmus.Ama Bruksel icin cok karamsar degil mi ?Duzenli,sakin bir sehir bence ve sadece patatesi icin bile gidilebilir 🙂 Yeni yazilarinizi sabirsizlikla bekliyorum..
Yorumunuz için teşekkür ederim:) bir şehirden beklediklerim farklı sanırım ondan ısınamadım Brüksel’e ama tabiiki herkes farklı şeyler hissedebilir.
baska yere gitmediniz mi daha?
Selam! Gittim fakat yazacak zamanım olmadı 🙂 En kısa sürede toparlamaya çalışacağım.
Merhaba acaba vizeyi nasıl 6 aylık aldınız? 😀 ben de almak istyorum önceden sadece bir tane şengen vizem var. 3 aylık turistik vize alabilir miyim sizce
Merhaba, yorumunuz için teşekkürler! Vizeyi 6 aylık almamdaki en büyük etkenin önceki vizem olduğunu düşünüyorum, o sebeple sizin de şansınız yüksek, umarım 6 aydan da uzun süreli vize alabilirsiniz:)