Binbir yüzlü şehir : Amsterdam Gezilecek Yerler
Amsterdam gezilecek yerler listesi ile karşınızdayım! Yapmak istediğimiz bir sürü seyahatler silsilesinin başlangıcı olacak Amsterdam, bu çok bariz, birlikte gezmemizden hissettiğimiz mutluluğu siz de hissedeceksiniz! Gelirinin büyük bir bölümünü sizin benim gibi turistlerden çıkartan bu soğuk şehir, bisikletleriyle, sokaklarıyla, oksijen yoksunu havasıyla hayatta bir kez yolunun düşmesi gereken şehirlerden (Link vermelere doyamadığım ama aklınızı çelmeyeceğini düşünsem de İngiltere için şu yazıma bakabilirsiniz).
Çalışan Kesimin Kaçamağının Bedeli : Cuma Günü Yola Çıkış
Bilen bilir uçağım Pegasus olmazsa uçamam (en ucuzu). Bu seçimin en büyük handikapı Maslak’ta çalışan bendenizin paşa paşa kalkıp Sabiha Gökçen Havalimanı’na gitmesi. “İznimden çok düşme olmasın, Cuma gideyim, Pazartesi döneyim” diye düşünüp alınan biletler, Cuma akşamüstünden yollara düşmemize sebep oldu. Aklınızda bulunsun İETT’nin en kullanışlı hatlarından olan E3, havaalanına ekspress gidiyor ve gerçekten servis benzeri bir mantıkla çalışıyor. Ücreti de 6.90 TL, kalkış yeri 4. Levent. 3 kız kendimizi otobüse atana kadar bir telaş, iş yetiştirme stresi, sonra trafik olacak mı derken bir anda otobüsteyiz. Türkiye içinde olduğumuz süre boyunca telefonla iş konuşmalar, ben iyiyim, yoldayız aramaları (3 günlük gezi için evet evet)… Derken bir anda Sabiha Gökçen! 10 dakikalık tahammül edilir rötar ve işte uçağımız! Derken Amsterdam ve geldik!
3 gecelik gezimizin ilk gecesinde Amsterdam’a geç varacağımızdan havaalanı oteli olarak geçen “Ibis Otel Airport” ta yer ayırmıştık. Otele havaalanından 24 saat shuttle mevcut, dolayısıyla durakları bulup servisi beklemeniz yeterli. Sonrasında otelde dinlenme, bir sonraki için planları gözden geçirme. Otelin 1 gecelik ücreti 3 kişi içi 300 TL idi.
İlk Gün : 32 bin 715 Adımla Amsterdam Gezilecek Yerler
Amsterdam gezilecek yerler listesine başlayabilmek için otelden ayrılırken aldığımız bigilerle merkeze doğru yola koyuluyoruz. Bu arada söylemeden geçmeyeyim, her ne kadar otelleri önceden ödesek de iki otelimiz için de “şehir vergisi” vermek zorunda kaldık (ilki için 5 küsur euro, ikinci otel için 16 euro), aklınızda bulunsun, biz şok olduk siz olmayın. Ne diyorduk, merkeze giden otobüslerden biri ve bizim kullandığımız 197 numaraydı, ücreti 5 euro. Bindiğinizde şöföre verebiliyorsunuz, şöförlerin yüksek meblağaları bozma yetkisi yok, o sebeple bozuk para getirmenizde fayda var. Şehir merkezine yolculuğumuz tahmini 20 dakika kadar sürüyor ve artık “Leidsepein” durağında iniyoruz. Oteli bulup bavulları bırakmak ve sonrasında planımızı yürürlüğe koymak birinci vazifemiz!
Apple Pie denince akla : Cafe Winkel 43!
Otelimiz güzel olsun diye son 2 ayımızı tost yiyerek geçirmemiz işe yaradı ve konumu ile bizi mest eden bir yerde kaldık. Kaldığımız otelin adı Hotel Citadel. Kahvaltısı süper diyemem, temizliği gayet yerinde, konumuna diyeceğimi zaten dedim. Burada ücret konuşmayalım rica ediyorum, bir kere geliyoruz ne için çalışıyoruz (avunmalar). Bavulları bıraktık, check-in dahi yapamadan kendimizi plandaki ilk mekanımıza attık : Cafe Winkel 43. Attık dediğime bakmayın, girmek için bir sıra, yiyecek almak için başka bir sıra bekliyorsunuz ama Amsterdam gezilecek yerler listesine adını altın harflerle yazdırıyor bu kafe. Lezzetli Apple pie, 1 tost ve 1 ice tea için toplamda 10 euro ödedim. Güzel ülkemde TL nin değerinin azalması ve euro’nun “sanırım pound oldum” altyapılı şizofren tavırları üzmedi değil ama mümkün mertebe düşünmemeye çalışarak yolumuza devam ettik. Ayrıca Cumartesi günleri tam önünde kurulan pazar da güzel bir süpriz oldu bize. Bu pazardan bir sürü yerel ekmek, peynir tadımı yapabilir, alışverişinizi tamamlayabilirsiniz.
Yazıldığı gibi okunmayan tarih : Rijksmuseum
Güzelim kahvaltımızdan sonra kendimizi yollara vurduk, gözümüze kestirdiğimiz iki müzeyi tek güne sığdıralım dedik (bizi çılgın).Önceliğimiz, Hollanda’nın kraliyet müzesi olarak adlandırılan, Önünde “I amsterdam” yazısı ve yazıya tırmanan insanlarla dolup taşan müze Rijksmuseum oldu. Müzeyi, Amsterdam’a gelmeden önce yazıldığı gibi okurken oradayken birden “Raykmüziyım” oluverdi, nedendir niçindir sormadık. Giriş ücreti olarak 17.5 euro tahsil edildi ve resmi olarak müzeye girmiş olduk.
5 katlı kocaman bir müze burası. Kimisine göre içindeki eserler için kimisine göre binası için gezilip görülmeli. Kuruluşu 1800 lü yıllara dayanan bu müze için, benim gibi “güzel eserler göreyim, içim açılsın” diyecek kıvamda iseniz 2 saat ayırmanız yeterli, en azından 3 katı gezilebiliyor. Rembrandt ‘ın eserlerinin olduğu yere kesin uğramalısınız diye uyarmama gerek yoktur diye tahmin ediyorum (kesin uğrayın). Devasa “Night Watch” tablosu görülmeye değerdi. Bunun yanında “Dolls’ Houses” alanında, Hollanda’nın zengin evlerinin nasıl döşendiğinin birebir olarak yansıtıldığı küçük, rahatsız edebilecek ölçüde düzenli evlerini de incelemenizi tavsiye ederim.
Huzur Dolu : Vondelpark
Günümüzün bir kısmını tükettiğimiz için ikinci müzemiz olan Van Gogh Museum için zaman ayıramadık, Vondelpark’ı da bir görebilme umuduyla yollara düştük. Tahmini 5 dakika sürmeyecek yolda, lüks mağazaların bulunduğu bir caddeye düşünce 3 kız kendimizi hafiften kaybeder gibi olduysak da (Cam tuğlalı Channel mağazasının olduğu ünlü cadde) kendimizi toparladık ve Vondelpark içinde huzur içinde gezindik, köpek gezdirenler, çocuklarıyla dolaşanlar, ciğerlerimiz temiz havayla, aklımızda iş-güç olmadan geziye devam ettik.
İkinci Gün : 28 bin 600 Adımla Amsterdam Gezilecek Yerler
İlk günü genel olarak görülmesi gereken Amsterdam gezilecek yerler listesinin çoğunu gezdiğimizden bugünü alışveriş ve hediye alma günü ilan ettik, ona yönelik bir rota çizdik. Önceliğimiz, Dam Square de dışı muhteşem içi fos olan Magna Plaza’yı gezmek oldu. Yılbaşı diye ışıl ışıl olan bu alışveriş merkezi güzel bir görüntüden başka birşey vaadetmiyor maalesef fakat görülmeli, dışında bir fotoğraf çektirilmeli.
Sonrasında, Magna Plaza’dan müzeler tarafına doğru indiğinizde, ara sokaklarda birçok mağazayı bulabiliyorsunuz, Türkiye’de olmayanlar da dahil (Urban Outfitters, Primark <3 gibi). Hem alışveriş yapmak için hem de boş boş gezinmek için tatlı, ne geniş ne dar sokakları var. En önemli yeri az kalsın unutuyordum! Ne yaparsak yapalım arkamızı verdiğimiz, Amsterdam’ın en cıvıl cıvıl yerlerinden: Flower Market. Burada birçok bitkinin soğanını, fidesini, hazır halini bulabilirsiniz. Ayrıca kupalar, hediyelik bir sürü eşya. Yolunuzun birden fazla kesişeceği garanti olan bu yeri gönlünüzce gezmek için en az yarım saatinizi ayırın!
Önceki yazılarımda daha çok yemek anlatırken bu sefer mekanları yazdım, yemekler az kaldı fakat Amsterdam’da tatlıdan başka yenebilecek doğru düzgün birşey olduğunu söyleyemeyeceğim. Tatlı ve patates kızartması, öğlenimiz akşamımız genelde böyleydi desem abartmış olmam. Tatlıyla aranız çoksa cennet diyebiliriz, tatlıyla pek aram yoktur derseniz “Albert Heijn” marketlerini Dam meydanı da dahil birçok yerde görebilirsiniz ve sandviç, peynir gibi malzemeler alıp kendinize atıştırmalıklar hazırlayabilirsiniz.
Tadımlık Peyniriyle Doyuran : Cheese Museum
Peynirlerinin tadını anlatmanın imkanı yok! Özellikle isli peynirini ve sarımsaklı peynirini denemenizi öneririm. Neredeyse tüm peynircilerde tadım yapılıyor, tatmadan almamaya çalışın, ağır gelme ihtimali olan bir sürü peynir var. Bunun yanında ev için peynir servis tabağı alınabilir. Bir sürü yer bir sürü mekan var ama şöyle bir yol önereceğim size (dinlerseniz kazancınıza, belirteyim) => Başlıkta bahsettiğim Cheese Museum ünlü bir pancake yerine yakın, kapısında kocaman bir inek var. Öncelikle peynirlerinizi tadın bu müzede, sonrasında da Pancake Bakery ‘de ortaya bir pancake söyleyin (7 euro civarı), afiyetle yiyin, canım da çekti bir çatal da benim için alın!
Eksiğiyle fazlasıyla Amsterdam gezilecek yerler benim için bu kadar! Bir daha yolumun düşeceğini düşünmesem de hep aklımda olan şehirlerdendi. Pişmanlık yok, her zaman bambaşka yerler görmeye devam etmemiz dileğiyle!
One thought on “Binbir yüzlü şehir : Amsterdam Gezilecek Yerler”